“Seyahat geni “ diye bir genin bulunacağı konusunda (belki bulunmuştur!!) çok iddialıyım ,.. Şaka bir yana bizim sülalenin göbekleri hep dama atılmış herhalde – eski bir Anadolu inanışıdır çocuğun göbeğini dama atarsanız çok gezer eve pek girmez derler – ailece gezmeye pek meraklıyızdır ,.
Mesela babacığım , 90’lı yıllarda (2002 de 73 yaşında vefat etti) 67 yaşında , 62 yaşındaki annemle biri 14 diğeri 11 yaşındaki iki torunu, torunlarının 2 bisikleti , tepedeki ve bagajdaki dolu bavullarla , sıradan bir şehir otosuyla - arazi arabası filan değil, - moda deyimle sitikar – 2 yıl üst üste Antalya‘dan yola çıkıp İstanbul’dan torunları (benim oğlanla kız ) yüklenip büyük bir keyifle Karadeniz’i bir baştan bir başa koy- koy, belde- belde , dolaştı.
70 ‘li ve 80’li yıllarda Ege ve Akdeniz kıyılarındaki bir çok yeri önce O’ndan dinler yol durumlarını öğrenir –ne kadar yolu elimizde bavulla gideceğiz , araba lastik patlattığı zaman en yakın benzinci kaç km de vb ,.. - sonra biz yola koyulurduk .
2000 lerde genç okuyuculara bu yazdıklarım belki tuhaf geliyordur , kısaca bir fikir versin diye yazıyorum ; Antalya ’nın gözde ilçesi Kemer’de 1977 senesinde benzinci yoktu , Murat 124 arabamızla çıktığımız yaz tatili turunda bakkaldan benzin almıştık ,..
Kekova yolu taşlık bir keçi yoluydu arabada 4 kişiydik , birçok yerinde bavulları elimize alıp arabadan inmiş “şöförümüzün” insafı ve bizim kendisine yöneltiğimiz veciz !! sözlerin gücüne gore yaklaşık 2 saatlik bir yolculukla 10-15 km lik yolu tamamlayabilmiştik.
Amcam ve yengem 80’lere merdiven dayadılar Türkiye’yi bitirdiler Dünya’yı geziyorlar ,. Kuzenler , yeğenler de aynı. Bu yazdıklarımdan bazılarınız varlıklı bir aile olduğumuz gibi bir çıkarsama yaptıysa yanılıyor .. Türkiye’nin bir zamanlar varolan !! ortadirek ailelerindeniz ,..Belki ayrıcalığımız her kuşak , anne/baba/amca/yenge/teyze/enişte ve biz ikinci kuşaklar hep karı koca çalıştık .
Söylemek istediğim içinizde bir yerlerde “seyahat geni” varsa evinize halı ya da başka bir eşya almak yerine, gezmeye ve görmeye odaklanıyorsunuz. Ülkenizin her yerini , kuzeyini, güneyini , doğusunu , batısını görmeye ,gezmeye çalışıyor ve sonrasında ya da beraberce , izinleriniz ve paranız elverdiğince başka coğrafyalara yöneliyorsunuz..
Yolculuk cümlesi uzun bir girizgah oldu farkındayım , söylemek istediğim bir şeye tutkuyla odaklandığınız zaman, para , zaman ve yol !! yaratabiliyorsunuz . Ben çocukluğumdan itibaren okumaya ve seyahate tutkuluydum ,.. Çalışma hayatı , evlilik sorumluluğu ve iki çocuk yetiştirmek beni kitaplarımdan ve gezmekden alıkoymadı , bahaneler üretmedim zaman yarattım ,..
Bir gün , artık kitaplarıma ve seyahatlerime daha fazla zaman ayırabileceğim dediğim bir zaman diliminde ,. 50’li yaşların ortasında Kanserle tanıştım,..
Vee,.. Kanserin de bir yolculuk olduğunun , kanserle de reel ve sanal yolculuklar yapılabileceğinin farkına vardığımız zaman hayatımızı biraz olsun kolaylaştırıp sevimli hale getirebildiğimizin , çevremize daha farklı bakabildiğimizin ayırdına vardım ,..
Ben ; Kansere savaşılması gereken bir düşman değil birlikte yaşamayı öğrenmemiz gereken , ayrık otu da diyebileceğimiz bir uzak akraba , yada misafir gibi bakmaktan yanayım..
Savaş kelimesi itici ,.. hemde kanser hücrelerinin diğer tüm hücrelerimiz gibi bizim olduğu gerçeğinden yola çıkarsak “kendimizle savaş” gibi çok yıpratıcı bir sürece gebe. Oysa birlikte yaşama gerçeğini kabullenirsek, bir tarafta kanserle olan tedavilerimiz , ameliyatlarımız , tetkiklerimiz , kan vermelerimiz , kan almalarımız devam ederken , diğer taraftan başka şeylere zaman ayırabiliyor günlerin , saatlerin, ayların ve senelerin daha tadını çıkararak yaşabiliyoruz .
Genelde savaş kelimesini , benim “kedi kıçı kanserliler” diye ufak çaplı gırgır geçip , takıldığım gruptakiler kullanıyorlar ,..
Benzer duyguları ilk kanserimde yaşadığım için iyi biliyorum , ölümün soğuk yüzüyle (O zamanki duygularımla yazıyorum bu tabiri , simdi ölüm bana hiç soğuk falan gelmiyor) hiç ummadığınız bir anda yüzyüze geldiğinizde yoğun duygu karmaşası yaşıyor , neden ,niçin , niye ben sorularıyla bir süre kendinizi bitirip sonrada çıkışı savaşta arıyorsunuz .
- kızmayın ne olur mizah duygumuzu yitirirsek hiç bir şeyle ve hiç bir konuda birlikte olamayız ..- tatsız günleri çabuk geride bırakıp , hayatınızı yemek ,içmek ve yaşama bakış anlamında değişiklere de açarak, daha muzaffer bir pozisyona geliyorsunuz..
O dönemde yazdıklarımı okuyunca daha iyi algılıyorum bu duyguları.