Sabiha Gökçen Havaalanı
28 /Nisan/2010 Perşembe       19.00

Tam bir yıl önce de Ankara’ya gidiyormuşum , belirsizliklerle dolu bir geleceğe doğru.
Bir yıl sonra değişen ne var ?.. Haksızlık yapmayayım , hastalık cephesinde epey yol aldım ,. Kemo, Radyo , Ameliyat , kontroller vb. şimdilik her şey yolunda .. Yarın sabah Doktorumu görüp her şey yolunda vs. muhabbeti yapıp İstanbul’a döneceğim .. Yeni bir yol haritası çizmem gerekiyor,.. Nerde ?. Nasıl ?.. yaşayacağım .. Ne yapacağım ?.. Günler nasıl geçecek ?..
Ne kadar çok “N” ile başlayan kelimeye yanıt bulacağım !!..
Derin bir nefes alıp yeni bir yaşama ,. yeni günlere hazırlanmalı mıyım ?..
Yoksa suyu akışına bırakıp , kendimi koyvermeli miyim ?..
Koyverebilir miyim !!..



Otel Odası (Ürdün – Amman)
16/Mayıs/2010  Pazar 23.10


Amman da bir otel odasında bir başka yolculuk hikayesi !!. Ne işin var diyeceksin allahın Ürdün’nünde ,. vallahi haklısın .. Petra vadisi güzel ama iyi bir organizasyonla gelirsen ,.yoksa ızdırap. Petra dışında bir şey de yok Ürdün’de ,..  alabildiğince uzanan bozkır ve kıraç topraklar. Yapay ,… hepsi bir kalıptan çıkmış , çölün sarı sıcağını yansıtan tozlu görüntülü kartonvari evler.. Üstelik nedenini anlayamadığım ,..“Estetik” dedikleri bir gerekçeyle tüm pencereleri demir parmaklıklarla çevrili evler..
“Susuzluk” kelimesini somut elle tutulur bir obje gibi algıladığınız bir kent ve ülke..
Amman ve Ürdün…

Bir hafta içinde Ürdün ve Lübnan arasında gidip gelince ,.. Daha bir ay önceki evlerinin içinden gümbür- gümbür suların aktığı Eğin deneyimi ve görüntüleri hafızamda canlılığını korurken ,. suyun hayatımıza kattıkları daha da belirginleşti..
Üstelik Petra harabelerini gezerken, insanın doğa karşısındaki zavallılığı ve güçsüzlüğü daha bir ortaya çıkıyor.
Doğa,..“bu muhteşem kanyonu akansularımın gücüyle ben yarattım” diyor, şimdiki durumla alay edercesine..
Yüzlerce insan ,. susuz,..bitap,. doğaya saygı yürüyüşü yapıyor aslında farkında olmadan !!…
Ürdün’e dair yazmadan geçemeyeceğim bir yerde Lut gölü ,.. Efsanelerinin yaratılışının önüne geçtiği Ölüdeniz …
Tek kelimeyle  -Sevmedim-  huzursuzluk yaratmamak için girdim ve ilk fırsatta çıkıp kendimi tesisin havuzuna attım .. İlk defa bir havuzun suyu bu kadar güzel geldi ,.. defalarca dalıp çıktım , arındım sanki !!,. Başka çağrışımlar yaptığımı için mi ?.. Yoksa “içine girilen su da yüzülür “algımın güçlülüğü mü ?.her neyse..
Bir yolculuk daha sonlandı ,..Değişik coğrafyalar,. değişik kültürler ne kadar okursak okuyalım görmeden yerine oturmuyor,. Bu Ortadoğu gezisi bana “Çok gezen de bilir , yalnızca okumak yetmez “ dedirtti..
Yaşamak lazım ..  yaşamak güzel şey !!…




Uçakta (Amman – İstanbul)
19/Mayıs /2010           Çarşamba        19.00


Uçakta yazıp yazmadığımı hatırlamıyorum ama yolculuk hikayelerine uçakta eklensin eğer yazmadıysam .. 5 günlük Ürdün Lübnan turunu hızlı    yoğun bir tempoda tamamladık ve İstanbul’a dönüyoruz . Amman’da bir mok yok ,. ama Beyrut her köşesiyle etkileyici ve vahşi bir şehir..
Vahşiliği -hani çok itilip kakılan çocuklar vardır bir süre sonra korkusuz ve umarsız olurlar - O çocuklar gibi vahşi ,.. Ve gene O çocuklar gibi de naif yönleriyle etkileyici bir şehir..
Vahşi çünkü son derece lüks ve şaşaalı apartmanların yanısıra savaşta yanıp kurşunlanmış bombalanmış bir başka bina var ,.birlikte paylaşıyorlar aynı sokağı ,. Yan yana ..
Her yerde eski araba hurdalıkları,..  diğer tarafta da çok iyi bakılmış, 40 lı - 50 lili yılların üstü açık antika chevroletleri…
Kum torbalarından barikatlar,.. koruganlar,. aralarında sabah koşusu yapan adamlar ve kadınlar..
8-10 katlı apartmanlar dikmek uğruna dağlardaki cânım fıstık ağacı çamı ormanlarını kesmişler ,.. lakin, evlerin balkonları çiçekler ve minik çam ağaçlarıyla rengarenk ,yemyeşil…
En büyük denizcilerin torunları ,.. en güzel deniz Akdeniz’in kıyısındalar,.. ama öylesine hoyrat kullanmışlar ki Akdeniz’i,. Atalarının sularıyla !! hiç barışık ve iç içe gelmediler bana ..

Aslında yalnızca Beyrut değil, genel olarak Lübnan ilginç ve çelişkilerle dolu bir ülke..
Örneğin ,. Bekaa vadisi ayrı bir fenomen ..

Alabildiğine uzanan yemyeşil , bakımlı , her türlü sebze ve meyvanın yetiştiği bereketli topraklar,..
Kilometrelerce uzanan ,. geniş ama boş bulvar ,. külüstür, ya da son model arazi aracı , 1-2 araba.
Perdeleri sımsıkı kapalı evler.. (hatta bazı pencereler tahta ve benzeri malzemelerle kaplanmış). Ve bulvar boyunca kocaman posterler,. öldürülmüş Hizbullah liderlerinin posterleri !!..,
Diğer tarafta 1 -yazıyla bir- kilometrekareye sıkışmış 35000 insan ,..
Filistin Mülteci Kampı …
Kampın kapısı büyük bir apartman girişinden daha geniş değil !!.. Duvarının yan tarafında yarısı yırtık , solmuş bir Arafat posteri …kapının önünde boş ,umutsuz bakışlı genç adamlar..
Ve geniş bulvardan hızla geçerek Baalbek’e giden turist otobüsleri .. İçlerinde ,.. 1.dünya ülkelerinin !!,.. biraz tedirgin , çokca meraklı , bulundukları ülkenin ve adını savaşlarla özdeşleştirdikleri Vadinin !!, hüzünlü ,.. karmaşık ,. çelişkilerle dolu ruh haline bürünmüş… AMA Baalbek’ i görmeye kararlı  gezginleri !!…
Ve o gezginlerden biri olan Ben.. Yıllardır okuduğum , hayal etmeye çalıştığım devasa taşlarla baş başayım ..
Anlamaya çalışıyorum insanlığın tarihini ,.
İnsanoğlunun gücünü,..
çokca da güçsüzlüğünü !!…


Gezgin ruhum sürekli hadi hadi gezelim diyordu ama barsaklarımda bazı günler olmadık işler açıyordu başıma , o nedenle de  uzun süreli ve uzak yerlere (Ürdün Lübnan öncesi) gitmeden test amaçlı bir gezi yapayım demiş ve arkadaşlarla Elazığ ve Kemaliye gezisini organize etmiştik. Uçakla Elazığ’a gidip kiraladığımız  minibüsle  4 gün Harput kalesinden , Divriği deki  Ulu camiye kadar epey bir yer gezip , konaklamayı Eğin’de yapmış , olağanüstü fotojenik olan Fırat’ı !!.. fotoğraflara istediğimiz gibi aktaramayınca suçu ışık yetersizliğine yüklemiştik. Aşağıdaki satırlar blogda fotoğrafların yanına iliştirdiğim sıcağı sıcağına duygular …

 
Nisan /2010/Eğin (Kemaliye)

Fırat’ın kıyısında oturamadık ama motorla yaptığımız kanyon gezisi çok keyifliydi ,.. Üstelik suların hızlı aktığı dolayısıyla dipteki çamurların havalanması yüzünden , Sarı renkli bir Fırat mevsimi olmasına rağmen..
Fırat’ın kıyısına konuşlanmış Eğin-Kemaliye evlerinin yüzü Fırat’ a dönük  insanlarının ise sırtları !!.. Kenarında çay yada bira  içebileceğiniz küçücük  bir bahçe bile yok ,.. Su sporları  merkezi olarak yapılmış basit bir binayı bile imar mevzuatına aykırılıktan !! yıkmaya çalışan belediyecilerin ve onları seçenlerin kasabası bir zamanların görkemli Eğin’i…
Romanlara ve filmlere konu olmuş Köprüyü bolca fotoğraflayıp , Fırat gezisini Kanyonun sonunda noktaladık ve  keçilerle birlikte tırmandığımız yola çıkarak  Divriğe gitmek üzere yola koyulduk .. Yaklaşık iki saatlik bir yolculuk sonrası Türkiye'nin Unesco dünya kültür mirasına ait yegane mimari anıtı olan Ulu Camii külliyesine ulaştık .. Bir zamanların , ki çok uzak zamanlar değil ,.. güzel kasabası Divriği .. şimdilerde bakımsız büyükçe bir köye dönüşmüş. Koca Külliyenin yegane ziyaretçileri ve Kalenin fatihleri olarak ,.. yarı sıkkın ,  yarı hüzünlü dönüş yoluna geçtik.. meşhur Taş yoldan Eğin'e ulaşmak üzere...
Divriği dönüşü Taş yoldan dönüş ,.. bence gezinin en heyecan verici ve güzel anlarındandı.. Daracık ama muhteşem manzaralara sahip yolda ,. kah yürüyüp fotoğraf çekerek ,.. kah arabayla yol alırken yarların dehşetini iliklerimize kadar hissederek ,.. Yağmur damlalarını ve Fırat'ın yer yer cam göbeği ama çoğunlukla sıcak sarı rengini fotoğraflara zaptetmeye çabalayarak günü tamamladık...
Kemaliye'nin köyleri en az kasaba merkezi kadar,. hatta daha fazla güzellikte evlere ve peyzaja sahip.. Dayanamayıp deklanşöre tam 490 kez basmışım vazgeçmek çok zor oldu ,.. Yaşam heryerde ve herşeyde sınırlarla çevrili!!... Blogda da öyle...sınırlı yer var !!...