Bardağın boş tarafını boşveremedik maalesef ,…İyi dileklerle ve keyifle başladığım 2011 daha ilk aylarında yeni kabuslara sahne oldu zorlu geçeceğinin sinyallerini verdi. Resijör hiç vakit kaybetmemiş 3.perdeyi sahneye koymuştu ...

Aralık ayında yükselen ve benim gözardı etmeye çalıştığım  marker ın durumunu içten içe merak ediyordum , radyolojik tetkikleriminde  zamanı gelmişti , 9 şubatta kan vererek kontrollere başlayayım dedim ve başlayış o başlayış ! , süreç bugünde devam ediyor .
Kan testimin sonucu 490 gibi uçuk bir değer çıktı , belliki benimkiler gene yollara dökülmüştü !! , acaba yeni mekan olarak nereyi seçmişlerdi ?..  USG ler , MR lar ve CT lerle anlayacaktık bakalım “başıma ne çorap örüyorlar” !!!.
Sonografide pankreastan şüphelensek de MR ve CT sonucu pankreasda bir şey olmadığı ama batında bolca metastatitik lenf nodum olduğu ortaya çıktı .
Peki nerdeydi bu cüceler ? ,..  Akciğer CT de gördük ki ciğerimi  mekan eylemişlerdi ,.. Solda 4 , sağda 3 adet olmak üzere nurtopu gibi 7 adet nodülüm vardı !!!.
Tabii ilk anda o kadar tepem attı ki , “Yok artık deve “, “Ciğerimi yiyin anam !” gibi veciz sözlerle durum saptaması yapıp , sahayı cücelere bırakmaya yaşamdan kopmaya ve Ölmeye Yatmaya karar verdim …
O günlerde içimde öylesine fırtınalar kopuyordu ki çareyi akşamları defterimi elime alıp abuk subuk da olsa bir şeyler karalamakta buluyordum .
  


9/şubat/2011

Yalnızlık insanın kendine mektup yazmasıdır.
Özdemir Asaf















10 / şubat /2011

Defterin tam orta yerindeyim ama yaşamın sonuna geldim herhalde,.. Pankreas Ca tanısı almama beş var , ben Ataşehir belediyesi fotoğraf yarışmasına cd yetiştirme peşindeyim .. Bu nedir ?.. Nasıl bir duygudur ?.. Ya da duygusuzluktur ,.. ya da şuursuzluktur ?.. Bilmiyorum..
Duygularıma tercüman olayım diyorum ama , Osmanlı’nın tercüme odasındaki beceriksiz mütercimler gibiyim ,..
İçim titriyor , lakin dışımda tık yok ,.. Ağla , Gül , bir tepki ver be mübarek ..
Sabah sonografide Halime “ abla karaciğerde bir şey yok” dedi , bende “ pankreasa bak ben zaten karaciğerde bir şey beklemiyorum” dedim , sonoda 13 mm bakalım MR da nerde? Kaç mm ?...    

f.k.d./şehir





11/şubat/2011                  23.30


Hepi topu 3 hafta önce ne hayaller kurup yazmışım sana sevgili defter !!
Üstelik hafiften ukelalık bile yapmış sonrada Ege ağzıyla  “du bakaamm ,.. senye görcez mi ?” diye espri yapmışım kendimden emin !!
Hıhh ,. Birde bugüne bak , yok yok önce düne .. hele dün akşam ölmüştüm !! melek olup omuzlarda Kuzey kutbu geziyordum !.. yada martı olup Patagonya da geziniyordum …
Bugün ::…  ahhh bilmiyorum bir tarafta yaşam ümidi ,.. diğer tarafta çektiklerim çekeceklerimin teminatıdır ! demek istemiyorum , iyi düşüneyim diyorum ama ,.. Caanımm kardeşim kanın  bile 3 damar patlatarak alınabildiği , dikişlerin acısından hala yan yatılamayıp sırtüstü yatıldığı bu vücutla nasıl olacak ?...
  “ Değer mi yaşamak için bu kadar eziyete ???... “ diyorum ama , benimki hiç oralıklı değil , - yerse şekerim – diyor !! böyle böyle eziyetlerle , yaşamanın anlamını öğreneceksin ve yazarak öğreteceksin !!.. pöh pöh pöh …
Nasıl güzel kılıflar uyduruyorum ama değil mi ?
bu korkmak kızım ,..
Korkmak mı ?? .
Kendimi şu anda  - ismi aklıma gelmiyor içeriye kütüphaneye gidip kitabı aramaya da üşeniyorum – yıllar önce okuduğum halde bugün gibi aklımdaki ittihat terakki döneminin naklen intiharını yazan şairi gibi hissediyorum . Bileklerini keser ve aynaya kendi kanıyla hissettiklerini yazar (arba yayınlarından çıkmıştı Hasan Sabri miydi ? )* Bende naklen ölüm duygularımı  yazıyorum sanki ,..
 (*Beşir Fuat İlk Türk materyalistinin mektupları )

Ama ilginç olan tüm açıklığımla ve sansürsüzlüğümle yazmaya çalıştığım –şimdiki gibi – anlarda bile “korku “ kelimesini tüm gerçekliğiyle hissetmediğimi farketmem ,. Üstelik kendimi zorluyorum yaşama bu denli asılmama bir isim vermek istiyorum ama ıııhhh .. Acının üzerine yürüyorum sanki .
Öleceğini bildiği halde korkusuzca düşmanın üzerine yürüyen askerler vardır ,. Hani Amerikan iç savaşını anlatan filmlerde çokca rastlarız o karelere, askerler karşılıklı dizilirler ve bir komutla toplar tüfekler atılır ortalık toz duman olur. Bende çoğunlukla o askerler gibiyim , şuursuz bir üstüne yürüme hali …
Elime kağıt kalem geçince bu şuursuzluğum daha iyi ortaya çıkıyor , acaba diyorum bu aldığım Anestezik maddeler mi beni böyle yaptı ?!!.. Ben şuurlu bir kadındım düşündüğümü gerçekleştirirdim ,.. kendime tutamayacağım sözler vermezdim … ama nafile ! gerekçesi herneyse hayattan kopamıyorum.
 Neyse geçirdiğim 3 günün özetini yapıp konuyu tamamlayayım .

Markırım 500 ü vurunca filmi başa sardım ve Radyoloji günlerim başladı (Woody Allen ın Radyo Günleri filmini anımsadım !, ne güzel filmdi ,.. )

Ø  Kemik sintigrafisi ; enjeksiyon nedeniyle benim için
zorluk derecesi 4
Ø  Ultrasonografi ; zorluk derecesi 3 , heyecanlı bekleyiş nedeniyle ,

Ø  Batın MR ; zorluk derecesi 7 , 1,5 saat beyninde mermer kesiyorlar ,uyumak istiyorsun ne mümkün ,.. moda yaa – pozitiv düşün şekerim – diyorsun , nahh çekiyor benimki !.. Velhasıl acısız kabus.
     
   Ø Toraks CT ; zorluk derecesi 8 , çok heyecan verici ,..acısız    kabus iki
Ø  Batın BT ; zorluk derecesi 10 ,acılı kabus . Kolundan ayrı ,kıçından ayrı borular ,.. “ radyoloji personeli hocanızın b..k larını temizlemeye BT odasından bekleniyorsunuz “ anonsunu yapıp kendi kendini güldürmeye teselli etmeye çalışıyorsun ama hiç bir şey o anda duyduğun acıyı , mahcubiyeti engelleyemiyor.En çok ölmek istediğim anlar BT masasındaki rektal çekimler…


Radyoloji günlerim genelde bir adet tümörle sonuçlanıyordu ama benim takıntılı aşık bu sefer aşmış !! tamı tamına 7 adet Akciğer nodülüyle karşıma dikildi ,..
Ehhh artık bende eşşek değilim ya !! bir kapasitem var , yapıştım tabii yere ,. dün akşamüstü 17.30 itibariyle ,..
 Bir koca viski doldurdum bardağa ki ağlamam kolaylaşsın , benden önce ağlamaya hazır kocam nedeniyle ön alayım !!. Neyse ağladım ağladık ,. Içtim ,. Içtik ve kendimi yatağa attım gözüm tavanda sabahladım ve bu iş bitti dedim , Canan’ı  ne yapıp edip ikna etmeliyim kemodan vazgeçmesi için ve ıssız bir yere kapağı atmalıyım , ağrılarım için önlem almalıyım vs.vs.
Amaa sahneye gene İlhan çıktı ,.. ilk teşhisten bu yana en kritik anlarda sahne alıyor , iyi-kötü , hayırlı- hayırsız , kocaman soru işaretli sorularla beraber  hayatta kalıyorum  2 senedir onun kritik öngörüleriyle ,
 ama ,.. benim ne kadar hayrıma bilmiyorum ?,
en baştan  ameliyatta gitsem daha mı iyi olurdu ? bilmiyoruz ? 
Cevabsız sorularına ,..yığınlarca cevapsız soru daha ekledi !!
Sonuç gene ameliyat yolu görünüyor bu sefer Akciğerlerimden nodül kazıyacaklarmış !!..
Hali pür mealim budur …

f.k.d/şehir





13/şubat/2011


Saçımı yaptırdım , kırmızı rospik ojesi ! sürdüm Nişantaşına gezmeye gidiyorum.İnkar değil yaptığım güzel havada İstanbul’u yaşama isteği , belkide son defa boğaza
bakarak yazmayı sürdürme .!! 

f.k.d./şehir






14 /şubat / 2011            23.00


Artık naklen yayın yapmaya başladım ya bir kere , tamam ,.. devamı gelir . İşler değişti ameliyat olmayı bırak , ölüm artık ciddi ciddi kapımı çalıyorda ben duymazdan geliyorum …
Cumartesi CT raporlarım çıktı ki aman allah !.. duyan gelmiş , duyan kafasını çıkarmış meydan okumaya başlamış , “ Feyza ‘nın göbeği şenliktir “ başlığı altında toplaşmışlar . Tabii ameliyat vs. hak getire , bırak  ameliyatı  filan , gidiyoruz babooo… Ey baboo durumu oluştu ,.
Ve kaçış ,.. Ve çıkar yol kalmadı ,.. Ya binbir parçaya bölünüp çoğalan ve hızla büyüyen bu hücreleri hiç bir şey yapmadan seyredecektim ,.. Ya da bu yaratıkların tekrar makul !.. ve âkil !.. duruma gelmelerini sağlamak için önerilenleri kabul edecektim …
Makul ,.. ve Akil ,.. duruma inancım pek yoksa da ,.. etrafta “ Ben seyirci olmak istiyorum beni bırakın artık oyunculuktan ayrılayım “ isteğimi kabul ettirebileceğim , beni dinleyecek , yormayacak seyirciler  yok …
Benim de bu seyircilerle dalaşacak gücüm yok ,.. Sonuç teslim oldum , yarın “Port” takılacak ,beni istedikleri kadar yaşatmalarına kolaylık olsun diye !!.. Öbür gün ilaçlarım belirlenecek ve zehirlenme günlerim yeniden başlayacak ……

f.k.d. şehir





16/şubat/2011


Dün port takıldı bugün işe gitmedim ,ev halkı uyuyor bende kahvaltı edeceğim , oyalanıyorum lak lak yapıyorum kendimle …
Bir anda kafama takıldı , ailede herkes , Yukarı ! giderken sırasına uydu , ben niye çıkıntılık yapıp öne attım kendimi ?.. Ayyyy ,.. O kalsın ben gideyim diyeceğim kimse de  yok önümde  !!..
Eniştem 90’a yakın ,. Amcam 80 ,.Yengemle , Annem 75 i devirdiler 80’e dayandılar , Sevgi bile neredeyse 70 … Ben  57 diyim , genç değilim ama daha yapılacak çok işim vardı hiç bir şeye zaman kalmadı …


f.k.d./şehir





Zevzeklik günlerim bitti ve sıra söz dinlemeye geldi . Onkoloğum , derhal Kemoterapiye başlamamız gerektiğini ve yeni nesil ilaçlarla 1 gün hastanede 2 günde özel bir pompayla evde olmak üzere  iki haftada bir uygulayacağı 3 günlük programı anlatıp , damar yolu problemini çözmek içinde Port taktırmamı öneriyordu .
Portu bilmeyenler için kısaca anlatayım ; memenin üstünde  boyuna yakın bölgede cilt altına yerleştirilen küçük bir aletle doğrudan ana damara ulaşılıyor ,kemoterapi ilaçlarını  her seferinde damar yolu açmakla uğraşmadan  porttan alabiliyorsunuz . Kemoterapi tedavisi alacak yada almakta olan kanserdaşlarıma  port taktırmalarını tavsiye ederim , tedavi sırasında ciddi bir konfor sağlıyor . Port takılması da anestezi altında yapıldığı için çok zor bir şey değil , ilk 1-2 ayın sonunda varlığını unutuyor ve alışıyorsunuz,  denize girmek dahil herşeyi yapabilirsiniz size herhangi bir problem yaratmıyor . Eveett bu kadar port reklamı yeter !,. birazda Onkolog reklamı yapayım !...
Onkoloğumla* Karaciğer ameliyatım sonrasında tanışmıştık güven vermişti , işini  iyi yapıyordu , hastalarıyla yakından ilgiliydi , her an ulaşma imkanınız vardı ,ciddiydi ama o ciddiyeti empati yeteneğini yok etmemişti ve en önemlisi sahte değildi !…
(* Prof.Dr.Aziz Yazar)
Bunları niye yazıyorum ? ,..  Kemoterapi o kadar zorlu ve uzun bir süreç ki  bu süreci paylaşabileceğinize inandığınız  bir hekimle sürdürmeniz çok önemli .  İlk tedavimdeki hekim arkadaşım da güvenilir ve konusuna hakimdi , ancak ciddi bir ” zaman yönetim” problemi  vardı . Hiç bir şeye yetişemiyor peşinde onlarca hasta ve hasta yakınıyla dolaşıyor herkese mavi boncuk dağıtıyordu ,6 aylık kemoterapim boyunca ancak 2-3 defa görüşebildik ,ben tüm süreci deneyimli ve fedakar hemşire kardeşlerimle götürdüm . O nedenle bir kez daha başlarda yazdığım satırları tekrarlayacağım , İsme !değil Liyakata  önem verin , başkalarını dinleyin ama içinize yatmayan birşeyler varsa iç sesinize kulak verin , yolun başında güvenle teslim olacağınız bir başka hekimi aramaktan  vazgeçmeyin . Önünüzde uzun ve birlikte planlama yapmanız gerken aylar hatta yıllar olduğunu hesaba katın. İnanın , sizi dinleyen , elektriğinizin uyuştuğu , empati yapabilen bir hekimle tedavi daha kolay sürdürülebiyor .

Kanserdaşlara tavsiyeler bölümünü kapatalım gelelim benim durumlara , Ankara’dan Canan  telefonla , Hastanemde ise sevgili kardeşim kıymetli Pataloğum Dr. Ebru başta olmak üzere  İclal , Genel cerrahım Dr.Gülüm* , uzak yakın tüm hekim arkadaşlar ve laboratuvarımdaki sevgili çocuklarım ,velhasıl herkes beni Kemoterapiye ikna etmek için dil döküyordu .
Ebru ve İclal  “ Senin ben bu tedaviyi reddediyorum deme hakkın varsa ,  bizimde dostların olarak  sana hayır tedavi olacaksın deme hakkımız var”  diyerek noktayı koydular . Ne karşı koyacak gücüm vardı ,.. ne de ölmeye yatacak ,..  bir kez daha teslim oldum …
(* Prof.Dr.Gülüm Altaca genel cerrah)

Portum takıldı ve hızla tedaviye başladım , 1. gün hastanede tedavi alıp , çıkarken portuma taktıkları içi ilaç dolu pompayla – ben ona top diyordum - 2 günde evde zehirlenmeye devam ediyordum .  Şubat sonunda başladığım bu tedavi düzeninde her tedavi öncesi 15 günde bir kan kontrollerimde vardı , bana Biyokimyacı kanseri yaşıyorum dedirten marker ım artık hepimizin gözdesi durumundaydı ,  herşeyden önce yükseliyor , sonra düşüyor , gene yükseliyor hasılı tüm süreç boyunca (hala daha) en önemli yol göstericim oluyordu . Nitekim tedaviye başladığımda 540 olan değerim iki tedavi sonunda 29 Mart ta 58 e düşerek Ebru’dan “morardın mı ?.. abla “ !! lafını yedirtmişti bana . Kemoterapiye olan önyargım kırılmış moralim ufak ufak yerine gelmeye başlamış , tekrar eski küçük öykülerimi yazmaya bile başlamıştım .





15/nisan/2011      02.00


Bu gece yazma isteği uykuya baskın çıktı , saat 01.00 topum ve ben uykuya direniyoruz , karanlıkta klavyeyle yazarken geceleri gizli gizli kitap okumaya çalıştığım yıllara gittim ,.. “ Feyza yeter artık ışığını söndür !”
Niye ???
Çocuklar ve gençler erken uyumalı …
Kendime ait ilk odam üniversite 3. sınıfta olmuştu , -ondan önceki odalarda ya Filiz yada  yatakhane arkadaşlarım vardı-.
Ankara ‘da , Ataç sokaktaki evimizdeki  O odamı  belkide  ilk ve son ( bir daha da hiç kendime ait odam olmadı ) olduğu için hep keyifle ve hasretle hatırladım.
Özellikle bahar ve yaz aylarında Ankara’nın  hafif serin gecelerinde , İngiliz kültürün arka bahçesine bakan penceremden geceyi aydınlatan renkli bahçe ışıklarını seyrederek hafif hafif müziğimi dinlemek ,birşeyler okumak  yada yazmak … Ne güzel , ne tasasız günlermiş ,..
Sonraki senelerde , şehirlerarası yolların 5. Sınıf çay bahçelerine ve kahvelerine neden sempatiyle yaklaştığımı , bir yaz akşamı , gece yolculuğunda mola verdiğimiz yerdeki renkli ampüllerin , bana  İngiliz kültürün bahçesindeki ampüller olduğunu anımsattığını farkettiğimde anladım …
Oysaki 70 lerden 90 lara her şey gibi renkli ampullerde orta malı olmuştu !!.

f.k.d./şehir