2009’un son günlerinde yaptığım bu geçmiş günlerin ve yılların muhasebesi sonrasında , 2010 senesini daha önce bir çok kez yaptığımız gibi  çok sevdiğim İzmir’de , sevgili İzmirli dostlarımızla karşıladık ,..

Defterlere o günlerde aşağıdaki duyguları aktarmışım,..

şehir/31 Aralık 2009

2009'u sepetlemeye saatler kaldı..
Gelecek günlerin ,.. geçen günleri aratmayacağı ,.. Bol seyahatli günlerle dolu ,.. Rengarenk .. bir yıl düşlüyorum ..
Düşlerin gerçeğe dönüşmesi dileğiyle..



01/01/10 İzmir

Oolleeeeeyyyy......
Yeni yıla renkli , keyifli düşlerle ve bol seyahatli günlerle başladım ,..

03/01/2010 İzmir


2010 'un ilk gününün ,. İlk sabahı ,. "Apollon tapınağının" görkemli sütunlarının arasında,dolaştım ... gelecek günler için kehânetlerde bulundum !!..
Fotoğraf Makinamla hasret giderdim ,..
Başıboş dolaşmanın tadını çıkardım ..

Apollon'daki kehanetlerden !! sonra konuyu Felsefi !!.. boyutlara çekelim dedim .. ve rotayı Milet'e çevirdik ..
Doğrusunu söylemek gerekirse bu yaşa kadar Milet'i ziyaret etmediğim için biraz utandım ...
Çok güzel kalmış - korunmuş diyemeyeceğim , hiç bir şey yapmamışız zira-
Hem arkaik dönemi ,..  hem Yunan uygarlığını ,..hem Selçuklu dönemini ,.. hem de bugünü ( inekleri ,.. sığırları ve çayırlarıyla) yaşayabildiğimiz nadir mekanlardan biri diye düşünüyorum ...
Milet beni çok etkiledi ... Hava olağanüstü güzel,.. Bahar güneşi ve yumuşaklığı var  havada ,.. Sessizliğin sesi çok güzel ... sempatik bir köpek ailesi dışında !!.. kimseler yok ... Sonrasında Söke ve Dalyan da soluklanalım dedik ....
Söke,. hep Sıcak Sarı Yazı anımsatır bana ... Neden ?.. Iııhh yanıtı yoktur,.. cevapsız sorulardandır !!..
Ama sıcaktır,.. insanın içini ısıtan ,.. yaşama sevinci ,. huzur ve dinginlik veren bir yer ve mekan çağrışımı yapar,..
Tarafımdan yaşanmışlık var mıdır ?.. Hayır !!..
(Belki önceki hayatta kimbilir ... )

Dalyan ,..kelimesi üzerine sayfalarca yazabilirim .. Çocukluğumun Sarıyer'inden başlar ,.. Bartın deresine girer,.. Köyceğiz sazlıklarına kadar uzanır... Karadeniz'in balıkçı takalarından ,.. "Takalar geçiyor allı yeşilli ,.. Takalar geçiyor dümenleri Lazlı ,..” Ege'nin tırhandillerine uzanan bir yığın Balıkçı öyküsü bile attırabilirim !!.. sanki yaşamışım gibi ,.. Yeter ki söz Dalyanlar üzerine olsun ......
Ama ,.. bu  Ege Kış'ında  Söke dalyanındaki salaş balıkçıda yaşadığım  O günü .,. Dalgalarla ve Rüzgarla savrulan bedenimin aldığı Hazzı ,..
Ne taka şarkıları,..
Ne de dalyan öyküleriyle anlatamam,..
Garip ve farklı duygularla dolu başka bir dünya öyküsüydü ... Şairin dediği gibi " hissediliyor.. ama anlatılamıyor"
Ördekler ve Angut Kuşları Dalgalarla öylesine güzel oynuyorlardı ki ,. keyiflerini bozmaya çekindim. doğru dürüst fotoğraflarını çekemedim .. Sevdalıların kuşu diye bilinirmiş Angut Kuşları ,... bilmiyordum ... Oysa biz ne kadar farklı anlamda kullanırız bu kelimeyi ..
"Benden selam söyle Anadolu'ya" demişti  Dido... bende bir sonraki gün gittiğimiz Davutlar parkından Samos'a bir selam gönderdim ,.. yaşlı ,. dirençli ,.ve denizden beslenen ,.. ağaç kütüklerinin arasından ...
Onlarca karesini çektim , hayranlığımı dile getirmek adına ,  yıllara meydan okuyan ,.. dalgalarla koyun koyuna dans eden ,.. bulutlarla iç içe yaşayan , O muhteşem ağaç dallarının .. Ama gene beceremedim !!..
Hissettiklerimi ,.. Ne defter ,.. Ne fotoğraf kağıdına dökemedim .. Duygular öylesine yoğun .. öylesine karmakarışıktı ki .. kağıtlara dökülemediler..
Direndiler,.. doğal ortamımızda kalacağız ,.. dalgalarla yol alıp ,..bulutlara karışacağız ,.. kağıtlara kalemlere ,.. fotoğraf karelerine hapsolmayacağız dediler...
Dinledim çaresiz,..


Yeni yılın ilk gününü oleyy nidalarıyla karşıladığıma değdi ,..
Gerçektende 2010 yolculuklarla dolu dolu geçen bir yıl oldu, gerek gerçek mekanlara gerekse kanserle yolculuklara !!!..
Nisan sonu ameliyatımın ve kolon kanserimin (mesane kanserim kolonun yanında önemsiz kalmış sistoskopik kontrolu bir kez yapmış sonrada peşini bırakmıştık ) 1.senesi dolunca kolonoskopi , radyoloji ve  kan tetkiklerimi yaptırıp Ankara’nın Hacettepenin yolunu tuttum , ameliyatımı yapan sevgili hocama sonuçlarımı göstermeye ve tavsiyelerini almaya.
Herşey yolunda gözüküyordu - seyahatlere tam gaz devam edebilirdim barsaklarımın ve kıçımın arasıra maraza çıkarması muhtemelen kemoterapinin yan etkilerinin sonucuydu , ehh  ona da katlanacaktım nasıl olsa geçecekti .. - O ,  adamı canından bezdiren “Koku” duygusuna nasıl katlanmıştım düşünsene – işte bu tavsiye ve duygularla dönmüştüm Ankara’dan.


Kemoterapi ve Radyoterapinin her hastaya göre değişen  önemli yan etkileri var. Önemli yan etkileri bir kenara koyarsak , daha katlanılır olanları içinde beni  en fazla “koku” duygusuyla aşırı içli dışlı olmam rahatsız etmişti ,..
Herşeyin asıl kokusunu duyumsamak , hemen hemen tüm kokulardan nefret etmeyi de beraberinde getirdi , dolayısıyla  evin her köşesinde sürekli sabun kokusunu duyabilmek için bir yığın atraksiyon denemek , mutfakta herşeye bir kulp takmak , çok sevdiğim neskafede petrol kokusu ,Türk kahvesinde sigara kokusu alıp , bir süre evde pişmelerine bile tahammül edememek , benim için olduğu gibi hane halkı içinde zorlayıcı oldu doğalki.
 Öyleki , oğlum anneler günü hediyesi olarak oldukça pahalı bir ev kokusu hediye etmişti ,.. Çocukcağız nazikçe yakamızı bırak şu koku takıntınla demek istedi herhalde diye düşünmüştüm ama ,.. elimden de bir şey gelmiyordu .
Zaman her şey gibi kokulara da ilaç oldu ,..
Zor zamanlardı ama bir taraftan da eğlenceli ve eğiticiydi , öyle şeylerde olmadık kokular alıyordum ki bir taraftan gülüyor diğer taraftan da kökenine gittiğimiz zaman
 haklı çıkıyordum , ..
Kokularla olan duygularımın uç noktasını yaşadığım bir deneyimimi aktarıp , bu konuyu noktalayayım ; Herşey yoluna girip barsaklarımla 3-4 günde bir maraza çıkarma konusunda anlaşınca !,  seyahatlere başlayıp sonraki sayfalarda detaylarını aktaracağım Ürdün – Beyrut gezisi yapmış ve  Ölüdeniz ‘ e gitmiştim.


Mayomu giyip Lut gölüne  girdim ve girmemle çıkmam bir oldu ,..
Neden biliyor musunuz ?.. Kendimi kolonoskopi olmadan önceki gecelerde , barsak temizliğini sağlamak için 3-4 lt suya karıştırarak hazırlayıp içtiğim , daha doğrusu içmeye çalıştığım ,  ilaçlı suyun içine girmiş gibi hissetmiştim .
 Gölden apar topar çıkıp bedenimi tesisin havuzuna atıp arınırken , bir taraftan da düşünmüş ve  “Feyza şekerim haklısın, O bütün gece içmeye çalıştığın şey de aynen bu göl gibi ağır alkali ve sodaylıydı “ diye kendimi teselli etmiş gölün üstünde yatıp kaldırma gücünü test edemediğime hayıflanmayı bir kenara bırakmıştım.


İşte size “herkesin Kanseri kendine kardeşim”e bir örnek daha.
Eminim bir çoğunuz kolonoskopi yaptırdınız ve geceleyin de size önerilen maiiyi rahat rahat içtiniz (annem gazoz içmeyi çok sevdiği için olsa gerek bir yıl önce kolonoskopi yaptırdığımızda bayıla bayıla içmişti o bana berbat gelen sıvıyı ) , ya da kemoterapi sürecinde kokularla hiç probleminiz olmadı başka problemleriniz oldu ,..
Yok mu böyle örnekler ?.. dolu . O zaman ne yapacağız sevgili dostlar ?.. ahkam kesenleri dinlemeyip kendimize döneceğiz , göle girmek istiyorsak göle ,.. dağa çıkmak istiyorsak dağa ,..  evde yatmak istiyorsak yatağa ,.. işe gitmek istiyorsak işe gideceğiz,..
İç seslerimizi dinlemeye devam edeceğiz , ama bu arada da kağıtlara döktüğümüz duygularımızı  sonraki zamanlarda bir kenara atıp unutmayacağız , onlar çok sahiciler ,.. ânın duyguları çünki ,..