Başlarken


Bu bloğu öncelikle kanser hastalığıyla birlikte yaşamaya çalışanlar ve onların yakınlarının hislerine birazda olsa tercüman olabilmek ve hastalığımızı her türlü medyatik tacizden !  bağımsız kılıp , doğal bir süreç olarak kabullenirsek , hayatımızı kolaylaştırmanın mümkün olabileceğini aktarabilmek , düşüncesiyle kurdum .
Yazı  ve günlük tutma merakım  kanserli  günlerim ve yıllarımda , bazen dost , bazen de ayna görevi gördüğü için düşmanım oldu , ama her daim vazgeçilmezdi.
Bu yazıların bir bölümü bu merakın  ürünü olarak , sıcak duygu ve düşünceleri aktarmakta , diğerleri ise yaşadıklarımdan çıkarsadığım tecrübelerimi  yansıtmaktadır , o nedenle zaman  zaman kontra düşüncelerle karşılaşabilirsiniz .
Okuyacağınız yazıları 1-2 ay önce defterlerin  ve cep telefonumun  sayfalarından toparlamış yayına hazır hale getirmiştim , son 9-10 aydır yaşadıklarım henüz sayfalara dökülmedi . Son aylar da reel , sanal ve kanser yolculukları açısından hareketli geçti/geçiyor ve sayfalara dökülmeyi   bekliyorlar.
Okuma kolaylığı açısından kitap formatını yakalamak istedim o nedenle Blog mantığının tersine en son yazdıklarımı gene en sonda bulacaksınız .
Sevdiğim ustanın dizeleriyle ,.. Hoşça kalın ,.. Esen kalın ,.. Yüreğiniz hep pır pır olsun !...

Yolculuklar başlamaz yürek çağırmasa,
akıl yorulabilir , yılabilir,
ama
yüreğin sırtı gelmez yere.
Yelkenlilerle gidilir kosmosa ,
Piri Reis'in haritasındaki
yürek kadar
yelkenlilerle ,...

N.H.




Yolculuklar Başlıyor ....


BİR DÜŞÜNÜN …. Seyahat etmeyi, gezmeyi , çok seviyorsunuz,yurt içinde ya da yurt dışında, gitme fırsatını yakaladığınız her yer için gitmeden önce ön çalışma yapmak , kitaplar okumak, kısıtlı zamanınızı en iyi nasıl değerlendireceğinizi planlamak bazen gezinin heyacanını bile bastırıyor.


VEEEeeeeeee …… Gün geliyor , gezerek ve kitaplarla doldurduğunuz dağarcığınıza yeni güzellikler ekleme fırsatını daha fazla yakalıyorsunuz , çocuk , aile ve iş sorumluluklarınız size nefes aldırmaya başlıyor ,.. Farklı kültürleri ve coğrafyaları tanımaya , ören yerlerini ya da müzeleri görmeye bolca zaman ayırabiliyor, fotoğrafçılığınızı geliştirme fırsatını ve/veya yeni lezzetler keşfetme şansını buluyorsunuz ,..
(Gençlik yıllarımda seyahat ettiğim birkaç Avrupa şehrinde oğluşum ve kıvırcık kızım için Uzaktan kumanda araba , pul koleksiyonu materyelleri , Barbie bebek aksesuarları gibi 80’li ve 90’lı yıllar Türkiye’sinde  olmayan ya da çok pahalı olan oyuncak vb. alışverişle dolu geçen zaman artığında etrafı gözlemeye kısa bir süre için fırsat bulabiliyordum )


VE SONRAA BİR BAKIYORSUNUZ ……  Ohhhhhhhh … dediğiniz zaman diliminde bedeninizin “küçük cüceleri” kanser hücreleri  ortaya çıkıp ;
- heeyyyyy , nereye gidiyorsun , bizler büyüyoruz şimdi de bizimle biraz uğraş bakalım – diyerek arzı endam ediyorlar …


Bu yayınla  bir yandan seyahat etmeye çalışıp , öte yandan küçük cücelerle  uzlaşma çabalarımın öyküsünü  anlatmaya çalışacağım ,... Benim gibi gezmeyi seven ama kanserle yüzyüze gelince bir anda rotasını şaşıranlara bir faydam olur sanrısıyla.
“Seyahat geni “ diye bir genin bulunacağı konusunda (belki bulunmuştur!!) çok iddialıyım ,.. Şaka bir yana bizim sülalenin  göbekleri hep dama atılmış herhalde – eski bir Anadolu inanışıdır çocuğun göbeğini dama atarsanız çok gezer eve pek girmez derler – ailece gezmeye pek meraklıyızdır ,.
Mesela babacığım , 90’lı yıllarda (2002 de 73 yaşında vefat etti) 67 yaşında , 62 yaşındaki annemle biri 14 diğeri 11 yaşındaki iki torunu, torunlarının 2 bisikleti , tepedeki ve bagajdaki dolu bavullarla , sıradan bir şehir otosuyla - arazi arabası filan değil, - moda deyimle sitikar – 2 yıl üst üste Antalya‘dan yola çıkıp İstanbul’dan torunları  (benim oğlanla kız ) yüklenip büyük bir keyifle Karadeniz’i bir baştan bir başa koy- koy, belde- belde , dolaştı.
70 ‘li ve 80’li yıllarda Ege ve Akdeniz kıyılarındaki bir çok yeri önce O’ndan dinler yol durumlarını öğrenir –ne kadar yolu elimizde bavulla gideceğiz  , araba lastik patlattığı zaman en yakın benzinci kaç km de vb ,.. -  sonra biz yola koyulurduk .
2000 lerde genç okuyuculara bu yazdıklarım belki tuhaf geliyordur , kısaca bir fikir versin diye yazıyorum ; Antalya’nın gözde ilçesi Kemer’de 1977 senesinde benzinci yoktu , Murat 124 arabamızla çıktığımız yaz tatili turunda bakkaldan benzin almıştık ,..
 Kekova yolu taşlık bir keçi yoluydu arabada 4 kişiydik , birçok yerinde bavulları elimize alıp arabadan inmiş “şöförümüzün” insafı ve bizim kendisine yöneltiğimiz veciz !! sözlerin gücüne gore yaklaşık 2 saatlik bir yolculukla 10-15 km lik yolu tamamlayabilmiştik.
Amcam ve yengem 80’lere merdiven dayadılar Türkiye’yi bitirdiler Dünya’yı geziyorlar ,. Kuzenler , yeğenler de aynı. Bu yazdıklarımdan bazılarınız varlıklı bir aile olduğumuz gibi bir çıkarsama yaptıysa yanılıyor .. Türkiye’nin bir zamanlar varolan !! ortadirek ailelerindeniz ,..Belki ayrıcalığımız her kuşak , anne/baba/amca/yenge/teyze/enişte ve biz ikinci kuşaklar hep karı koca çalıştık .
Söylemek istediğim içinizde bir yerlerde “seyahat geni” varsa evinize halı ya da başka bir eşya almak yerine, gezmeye ve görmeye odaklanıyorsunuz. Ülkenizin her yerini , kuzeyini, güneyini , doğusunu , batısını görmeye ,gezmeye çalışıyor ve sonrasında ya da beraberce , izinleriniz ve paranız elverdiğince başka coğrafyalara yöneliyorsunuz..
Yolculuk cümlesi uzun bir girizgah oldu farkındayım , söylemek istediğim bir şeye tutkuyla odaklandığınız zaman, para , zaman ve yol !! yaratabiliyorsunuz . Ben çocukluğumdan itibaren okumaya ve seyahate tutkuluydum ,..  Çalışma hayatı , evlilik sorumluluğu ve iki çocuk yetiştirmek beni kitaplarımdan ve gezmekden alıkoymadı , bahaneler üretmedim zaman yarattım ,..
Bir gün , artık kitaplarıma ve seyahatlerime daha fazla zaman ayırabileceğim dediğim bir zaman diliminde ,. 50’li yaşların ortasında Kanserle tanıştım,.. 
Vee,.. Kanserin de bir yolculuk olduğunun , kanserle de reel ve sanal yolculuklar yapılabileceğinin farkına vardığımız zaman hayatımızı biraz olsun kolaylaştırıp sevimli hale getirebildiğimizin , çevremize daha farklı bakabildiğimizin ayırdına vardım  ,..
Ben ; Kansere savaşılması gereken bir düşman değil birlikte yaşamayı öğrenmemiz gereken , ayrık otu da diyebileceğimiz bir uzak akraba , yada misafir gibi bakmaktan yanayım..
Savaş kelimesi itici ,.. hemde kanser hücrelerinin diğer tüm hücrelerimiz gibi bizim olduğu gerçeğinden yola çıkarsak “kendimizle savaş” gibi çok yıpratıcı bir sürece gebe. Oysa birlikte yaşama gerçeğini kabullenirsek, bir tarafta kanserle olan tedavilerimiz , ameliyatlarımız , tetkiklerimiz , kan vermelerimiz , kan almalarımız devam ederken , diğer taraftan  başka şeylere zaman ayırabiliyor  günlerin , saatlerin, ayların ve senelerin daha tadını çıkararak yaşabiliyoruz .
Genelde savaş kelimesini , benim “kedi kıçı kanserliler” diye ufak çaplı gırgır geçip , takıldığım gruptakiler kullanıyorlar ,..
Kansorejen olmaya meyilli poliple , erken tanı almış milimetrik tümörle başa çıkıp , hiç bir lenf noduyla tanışıklık yaşamayınca çok kısa sürede sıkıntıları aşıyor ve kendilerini muzaffer bir kumandan gibi hissediyorlar ,..
Benzer duyguları ilk kanserimde yaşadığım için iyi biliyorum , ölümün soğuk yüzüyle (O zamanki duygularımla yazıyorum bu tabiri , simdi ölüm bana hiç soğuk falan gelmiyor) hiç ummadığınız bir anda yüzyüze geldiğinizde yoğun duygu karmaşası yaşıyor , neden ,niçin , niye ben sorularıyla bir süre kendinizi bitirip sonrada çıkışı savaşta arıyorsunuz .
Eğer şanslı gruptaysanız “kedi kıçı “kanserliyseniz !!..
- kızmayın ne olur mizah duygumuzu yitirirsek hiç bir şeyle ve hiç bir konuda birlikte olamayız ..- tatsız günleri çabuk geride bırakıp , hayatınızı yemek ,içmek ve yaşama bakış anlamında değişiklere de açarak, daha muzaffer bir pozisyona geliyorsunuz..
O dönemde yazdıklarımı okuyunca daha iyi algılıyorum bu duyguları.


Kanserle ilk tanışmam 2008 yılının bitmesine kısa bir süre kala aralık ayında bir gün Laboratuvarda dolaşırken 3-4 gündür belimde hissettiğim tuhaf bir ağrıyı isimlendirmek için “yahu terzi söküğünü dikemezmiş , sende yıllardır çişine bakmıyorsun bir idrar verde mikroskopta bak “ diyen iç sesime kulak vererek oldu,..
“Vermesemeydim acaba ?..” sorusu,. kalbimin derinliklerinde duruyor ,..
Burada yazılanlar  duyguların yazıya dökülmesi,dolayısıyla  benden didaktik yazı ve öğüt beklemeyin ,.. bir anlamda" yüreğinin götürdüğü yere git" durumundayım.


Laboratuvar kelimesine de kısaca açıklık getireyim 35 senelik Biokimya Uzmanıyım bir Üniversite hastanesinin laboratuvar şefiyim . 35 senenin 15 senesinde araya reklamcılık,kitabevi vb. farklı meslek denemeleri girdi ama O maceralar konumuz dışı, defteri Biokimyacı olarak kapatacak gibiyiz !! …
Neyse konuyu dağıtmayayım , mikroskoba bir baktım ki benim Çişte yok yok ,.. duyan gelmiş durumu , lökositler , eritrositler , epitel hücreleri bol döküm ..
Radyoloji bölümüyle hem komşu hemde iyi dost olmanın getirdiği kolaylıkla soluğu Radyolog arkadaşlarda aldım. Dedim –arkadaşlar bana bir batın ultrasonografisi (USG) yapsanız benim idrar biraz karmaşık da ,..
– Yattık yatağa açtık karnımızı veeee ,.. mesanede küçücük bir tümörle kalktık ayağa , şaşkın şaşkın ,.. (Benim idrar sedimentimde gördüklerimle mesane tümörünün bir ilgisi de yoktur bu arada onuda belirtmemde yarar var , tamamen tesadüf.)


Ne yapacağız ?..
Ürolog arkadaşım Dr.Yavuz , hemen Sistoskopi denilen yöntemle  (Türkçesi ,.özel bir aletle idrar yolundan mesaneye ulaşma ve ameliyatsız tümörü alma )tümörü alır ve kanserli ise biyolojik yıkama yapar konuyu noktalarız görünen o ki çok erken safhadayız, endişeye mahal yok ,merak etme ablası dedi,. ve ameliyathane hazırlıklarına başladı…
Ben şaşkın ve yıkık !!..bildiğim her şeyi unutmuş etrafımdakilere boşgözlerle bakıyorum ..
Akşamüstü hastaneden çıkıp eve geliyorum ,.. Güçlü bir eş ve anneyim ya !!!.. evdekilere çaktırmayacağım, yaşadıklarımı önemsiz bir durum olarak göstereceğim …
Şimdilerde çok garip bulduğum bu “herşeyle tek başına başa çıkma” duygusu, O günlerde o kadar doğal ve bencileyin bir durumdu ki , bazen  bedenimin  yıllarca geliştirdiğim “tek başına çözüm ve problemleri halletme, göğüsleme” becerimle bir güzel dalga geçtiğini düşünüyorum .


Akşam odama çekilince hemen başucumdaki deftere birşeyler karalama ihtiyacını duyuyorum.
Ve bakın neler zırvalıyorum ilk Kanserimle tanıştığım gece !!.
-Sözün bittiği yerde miyim ?..Bilmiyorum,içim boşaldı sanki,.
Ne Bira ,.(akşamüstü hastane yorgunluğunu evimin keyifli balkonunda 1-2 kutu bira içerek atardım)
Ne Bilgisayar ,. (gezi yazılarımı ve denemeleri topladığım bir blog kurmuştum ),
Ne resimler (hastane çıkşlarında İstanbul’un değişik köşelerini kendimce gezip , fotoğraf gezileri yapıyor bolca fotoğraf
çekiyordum )
Hiç bir şey içimi teselli edemiyor.Beynimde hep hazırlık yapardım,cenaze törenimi bile izlerdim !!.. Manyağım yaa.. ama gerçekle yüzleşmeye beş kalması başka birşeymiş…
Tanı eğer gerçek olursa taşıyamıyacağım sanırım!!…

Aralık 2008 şehir 22.30 –




4 gün sonra

-Sözde yazıda bitmemiş !!, bitmiyormuş ,Ca (kanser)tanısı alıp buda en iyisi diye kendimi teselli etme , yaşama sarılmanın yollarını arama , içimdeki boşluk duygusunu alt etmeye uğraşma falan ,. Falan ,.. bir yığın felsefi laf , hepiciği  Boşşş…
Neden ben ? demiyorum ,.. beklediğim , ya da bu kelime yanlış oldu , olabilirim diye düşündüğüm bir hastalıktı ,.. Ama şimdi değil !!!..
Neden Şimdi ?.. sorusu zihnimi yiyor.. Herşey benim cenahta iyi gidiyordu ondan mı ?. acaba ,.. Öff.. bilmiyorum  yazmakta istemiyorum artık..

Şehir 17.15 –





20 gün sonra


-Son iki sayfayı okuyunca yazma güdülerim harekete geçti ,.. Herşey bitti , tümör alındı . Ben inkar yolunu seçtim !.. Hâlâda öyle “kanser “lafını ağzıma almıyorum aldırmıyorum , beynimden olabildiğince silmeye gayret ediyorum kendime yeni uğraşlar bulma peşindeyim ,.. Sigarayı çok azalttım , akşamüstü birama devam ediyorum bir küçük kutuyla sınırlayarak  ,.. Bir şeyi farkettim ölmekten değil dünyada yaşanacak günleri kaçırmaktan korkuyorum !!..
2012 yi örneğin sağlıklı yaşamak ve analiz etmek istiyorum , Dünya haritasını , devletlerini , siyasetini , ekonomi politiğini yaşamak , gezmediğim yerleri görmek istiyorum ,.. Kısaca “yaşamak istiyorum”..

“YAŞAMAK GÜZEL ŞEY BE KARDEŞİM” N.H.

Şehir 22.00  -


İlk kanserim olan Mesane Ca’yla tanışmam ve o günkü duygularım böyleydi.Gerçekten çok başında yakalanmış, küçük, herhangi bir yere invaze olmamış -Türkçesi dallanıp budaklanıp herhangi bir kasa yada başka bir yere sırnaşmamış - efendi bir tümördü !!..


Güzel bir yeni yıl partisiyle 2009 yılına başladım ve çok kısa sürede olayı toparlayarak günlük rutinime döndüm ,..
Ve ” Ohh.. böylece bu kanser meselesini de hallettik geriye bir kolonoskopi kaldı onuda yaptırayım yaza rahat rahat gireyim” diye karar aldım.
Mesanede tumor çıkınca tomografi taramalarım ve diğer tetkikler yapılmış başka bir yerde birşey var mı diye aramıştık herşey temiz çıkmıştı bir tek kolonoskopi kalmıştı yapılmadık.


Nisan ayında yattığım kolonoskopi masasından, panik ve endişe kaplı yüzlerle bana bakan doktor arkadaşlarımın, kolonda ufak bir tümor var bakalım patoloji ne diyecek sözleriyle uyandım…

Sonuç kolonda (Kalın bağırsak) 5 cm lik kanserli bir tümor , yeri rektumun sigmoidle birleşme noktasıydı,başka yerimde bir şey yoktu ama riskli bir ameliyat beni bekliyordu, tümörümün yeri nedeniyle , geçici yada kalıcı torbayla hayatımı devam ettirmek zorunda kalabilirdim , (Türkçesi kakamı torbaya yapmak durumuyla karşı karşıyaydım).Özetle zorluk derecesi yüksek bir ameliyattı.

2008 Ekiminde kızımla yarı sırt çantalı sayılabilecek bir İtalya tatili yapmış 15 gün boyunca İtalya’yı (Milano-Roma –Toscana vadisi –Sienna- Pizza – Floransa – Portofino - Genova) dolaşmış , o gezi sırasında Sienna’nın büyüleyici sokaklarında gezerken karşıma çıkan kırtasiyeci dükkanından bir kaç keyifli defter satın almış ve birini de çantamda yol notları yazmak üzere ayırmıştım.
Küçük sempatik yer kaplamayan İstanbul trafiğinin sıkıntısını giderecek iyi bir araç diye düşünmüştüm.
Hayat ne tuhaf ki ,.. benim bambaşka hayallerle aldığım o minicik defter bana kanser yolculuğumda ciddi bir arkadaş oldu ve duygularımı yıllar sonraya taşımada aracılık etti.
İşte Kolon Ca tanısı almadan kısa bir süre önceki ve sonraki deftere akmış duygular…


Katerina restoran (Karaköy)
27 Ocak 2009 Pazartesi          17.00

Aslı’nın (kızım) sergisine giderken Mustafa’yı (eşim) bekliyorum.
Nerede ?..Karaköy “Katerina” restoranda .. Biram önümde  Martılar havada ,. Karabataklar denizde ,. güneşli bir gün ,. Motorlar,
Hayriye hanım !!.. (şehir hatları vapurlarını bu isimle anarım yıllardır)
Köprü balıkçılarla dolu .. Koşuşturan insanlar bir tarafta ..
Karşıda Süleymaniye … Gel de yazma .. Gel de biralama ...


Trafikte
25 Şubat 2009             08.10

Ne doğan güne hükmüm geçer
Ne halden anlayan bulunur
Ah aklımdan ölümüm geçer
Sonra bu kuş,bu bahçe,bu nur
Ve gönül tanrısına der ki
Pervam yok verdiğin elemden
Her minnet kabulüm yeter ki
Gün eksilmesin penceremden

Cahit Sıtkı Tarancı

Arabada Milas evleri isimli kitabı okurken  karşıma bu şiir çıktı ,.. seneler öncesinden …



Sokakta
29 Mart 2009  şehir

Seçim sırasında oy kullanmayı bekliyorum !!.. Sıkıntı..



Sokakta
11 Nisan 2009 Cumartesi  Tünel

Öğlen hastaneden çıkıldı Üsküdar’a gidildi,Karaköy’e giden motora binildi .. Motorda bolca fotoğraf çekildi , Şirket-i Hayriye,. Dolmabahçe sarayı ile  Dolmabahçe camisine ve Galata kulesine ağırlık verildi ..
Karaköy’deki balıkçılar çarşısının arkasındaki nalburların sokağında iç geçirildi ,.. rengarenk boyalar , zincirler daracık evler ve sokak ,..  ama fotoğraf makinesı çıkarılıp çekmeye cesaret edilemedi.. Neden ?.. Mahcubiyet..
Neyssee .. Tünel’e binildi Galatasaray’a kadar aval aval bakınarak yüründü ve Garaj İstanbul’daki ”Osmanlı’dan günümüze Bira” sergisine girildi.. Fazla hayal kırıklığına uğranmadı çünki beklenti çok düşük tutulmuştu !..
Tahminler doğru çıktı benim elimdeki fotoğraflardan biraz daha fazla foto., birkaç zarf ve şişe vs. ve Sunay Akın söyleşisi vardı..
Sergiyi gezip, anneannemin ve dedemin fotoğraflarını hediye olarak bırakıp sergiden çıktım. Tünelden Bankalar caddesine inen ara sokakta spagetti molası verdim oturuyorum.
Devamında nereye giderim ?...



Hastane Odası (Başkent)
16 Nisan 2009 Perşembe                    21.30

Dün gece polypektomi olmak üzere yattım bugün öğlen
Kolon Ca olduğumu duyarak ayıldım. Garip bir duygu ,..Hayatta her şeye hemen alışıyorsun ; Sağ elinde intraketle yazı yazmaya !!
Ca olduğunu öğrenip ona göre planlama yapmaya ..(hayatını planlamaya başlıyorsun derhal ,.. ama gene hiç ölmeyecekmişsin !! gibi).
Elim acıyor,  bu yaştan sonra sol elle yazmayı da öğrenemem artık !!..




Hastane Odası (Başkent)
18 Nisan 2009 Cuma              04.30

Hala hastanedeyim ,. hayallerim Buzlu camın kırılışı gibi kırılıyor..
Önce cam   ^^^ ^^^^ zig zaglarla kaplanıyor  sonra parça parça dökülüyor.
4 ayın içinde iki ayrı Ca ya yakalanma başarısını gösteren benden başka birisi daha var mıdır ?..
Bu olay nedir ?.. Niye ?.. Niçin ?..
Sabahın beşinde bu sorulara yanıt aramak çok manalı değil  biliyorum  
ama ,.  kimbilir belki küçücük de olsa zerrecik yakalarım diye zevzeklik ediyorum . En azından , bu yıla çoşkusuz ve nedensiz iç sıkıntısıyla başlama gerekçemin karşılığını gördüm ..Sosyal olaylara bağladığım ama çok da tatmin olmadığım iç durgunluğum , gerçekte içimde gelişen yeni hücre topluluklarına olan can sıkkınlığıymış demekki ..
Çok uzun süreli yazamıyorum elimin üstündeki intraket acımaya başlıyor ,. dura dura yazmak gerekiyor.. Çok gel git duygularla savaşıyorum ,. Savaş istemiyorum dinginlik istiyorum ama iç seslerimi susturmam mümkün değil ki ….

05.00

Bütün hastane uyuyor,yaşam uyuyor..
Ben ,. karşımda rol kesen insanları düşünüyorum şimdi de.. İnsanlar neden açıklıkla davranamıyor bu durumlarda ?.. Bir tutukluk, bir başkalık geliştiriyor herkes ,. Oysa ben gözlerinden anlıyorum tek tek , neler geçiyor kafalarından, bana aslında nasıl bakıyorlar !!.
Elim acıyor,.. Ruhum acıyor,.. henüz kendime acıma noktasına gelmedim ,  İyi bir şey herhalde,.  Ne dersin?..
Bir yandan elim acıyor diğer yanda yazma isteği ,. .Toscana vadisine Siena’ya gittim şimdi de , seni aldığım güne , günlere …
Canım çok yanıyor..



Ev (şehir)
20 Nisan Pazartesi                  22.30

Evdeki yataktayım, Bilgisayara yazmak gelmedi içimden , kağıt kalem tutmak istedim . Sonrada yukardaki satırları okudum ve düşündüm / düşünüyorum (zaten hep düşünüyorum) . Siena’da bu defteri ve diğerlerini alırken ne kadar başka bir yerindeydim hayatın ..
Defter küçüktü , taşıması  kolaydı , canım iki satır yazmak  istediğinde çantamda elimin altında olurdu.Şimdiyse hastane yataklarını paylaşıyor benimle.
Geriye dönüp sayfaları karıştırınca , Tarancı’nın, melodisini sevdiğim ama felsefesine katılmadığım, şiirini okudum yeniden , 2 ay önce farkındaymışım ama fark edememişim !!..



Ev (şehir)
25 Nisan Cumartesi

Geçtiğimiz yaz kendimi çok sorgulamıştım ,. Neden Yamaç Paraşütü yapıyorum ? , yapmak istiyorum diye ,.. (yaz tatilinde Ölüdeniz’de yamaç paraşütü yapanları seyretmek o kadar cezbedici gelmişti ki Babadağ’dan 2000 metreden atlamakta bir beis görmemiştim ) Atladıktan sonra dahi sorumun yanıtını alamamıştım ,.
Şimdi aldım !!.. Boşluk hissini ve şu andaki duygularımı tanımlayabiliyorum ,..
2000 metreden atlamadan Önce ne hissettiysem aynı duyguları şu anda yaşıyor ve hissediyorum .. Muhtemelen inince yaşadıklarımın bir benzerini de Ameliyat sonrası yaşayacağım..
Korku ,.. Bilinmezlik,.. Garip bir Merakın arkasına saklanmış üstünlük duygusu !!,.
Boşlukta ayaklarımın titremesi ,..
İçin boşaldığı hissi,..
600-700 metrede kendimi güvende hissettiğim 10-15’ lık süreçteki yeniden doğuş ve kendine güven duygusu,..
Dibe vurmadan once ,. Zirvedeki Korkunun bir benzeri ve ayaklarımın yere değmesiyle oluşan Yoğun Titreme..
Ve ,..Evveeet başardım,.. Atladım….
Tam bir mastürbasyon !!…
Bilinmezlik ,.. Güven ,.. Merak ,.. BOŞLUK ,..  Bu Dört  kelime bu günlerde beni tarif ediyor …
Korku ,.(garip ama gerçek !!) duyduğum anlar çok nadir..
Başarı hissi ise şu an,.. Uzak..
Korku duygusunun azlığını  ağrı eşiğimin yüksekliğiyle izah ediyorum,..
Bilinmezlik.. Merak ,.. ve Boşluk çok anlaşılır şeyler 
Peki ama Güven duygusu nerden temelleniyor ??...
Biliyorum !!.. aslında.. Amaaaaaaaa … 


Sabiha Gökçen Havaalanı
27 Nisan Pazartesi

Ankara’ya gidiyorum Doktorumla* tanışmaya.. Yeni bir oyuncak aldım sana ihanet edeceğim herhalde .. (hastane odalarında rahat yazabilmek, maillerimi okuyabilmek için yeni nesil cep telefonlarından almıştım!!) Uçak hariç her yerde kullanabiliyorum , . üstelik klavyesi ve kalemi de var .. Ama senin yerini tutmaz ,.. Dayanamam biliyorum , kağıt kokusuna yazmanın keyfine..
İyi şanslar dile bana…

(*Prof.Dr.İskender Sayek )


Esenboğa Havaalanı
27 Nisan Pazartesi      (cep yazısı)

Bu hastalıkların bana düşündürdüğü ilginç noktalardan notlar almaya karar verdim :
İşte ilk ders ; Beyin kontrolunu en fazla sağlamakla övündüğüm iki organım  bana maraza çıkardı , isyan etti , ihanet etti vb. her şeyi söyleyebilirim .. (Sabah tuvalete girer akşam eve dönene kadar bir daha tuvaletle işim olmazdı ,. Olanlarla da “çişliler !!” diye dalga geçerdim ..)
Mesanem ve Barsaklarım kontrol dışına çıkma eylemi başlattılar..
Kalbime ,. Mideme ,. Beynime ,. Ciğerlerime zaman zaman söz geçiremediğim olmuştur,.. ama bu ikisi hep söz dinlemişti , ne oldu da isyan kararı aldılar ? …
Aşırı kontrollu annelerin isyankar çocukları gibiler !!.. Anne ne yapacağını şaşırır,.. Ahh..ahhh bu günleride mi görecektim diye söylenir durur,. Bende o anneler gibiyim bu günlerde. Nasıl oldu da kontrolu kaybettim diye dolanıp yanıt bulmaya çalışıyorum…



Ev (şehir)
2 Mayıs 2009
“Şimdi İstanbul da olmak vardı “ Melike Demirağ’ın çok sevdiğim bir parçasıydı yıllardır dinlememiştim ne olduysa oldu bilinçaltından yüzeye çıktı ve kendime uyarladım, mırıl mırıl mırıldanıyorum günlerdir …






ŞİMDİ İSTANBUL’DA OLMAK VARDI ,..
Şimdi Haliç'te olmak,. Balat'ta olmak,.
Martılarla gevezelik edip birlikte uçarak,..
Tepebaşından Sütlüce'ye uzanmak,..
Galata'da oltalara dolanmak,..
Kuzgun gözlü motorcu'nun acısını yüreğinde hissetmek,..
Aynalıkavak'ta sessizliğin sesini dinlemek,..
Sobacılar'da ki yaşlı Cerrahi dedesiyle üzengilere dair sohbet etmek,..
Karaköy'de nalburlar sokağında renklerin çümbüşünü beynine yazmak,..
"Katerina" restoranda bira molası vermek,..
Adalara doğru el sallamak,..
Boğaz vapuruna yol verip,..
Kuzguncukta Erguvan molası vermek,..
Büyükdere'de Dalyanları hayal edip,.
Fatih ormanlarına dalmak,..
Kağıthane'nin arka sokaklarından,.
Pangaltı'lı ciğercide soluklanıp,..
Şişli'nin müzik kutularıyla dolu evlerinin, pencerelerindeki kadınlarını izleyerek,.
Saray Arkası sokakta Sevim Burak'la zevzeklik edip,..
Tünel'de Evliya Çelebi'yle yol hazırlığına
başlamak ,Vardı,..
ANASINI SATAYIIIMMMM................


Feyza








Hastane odası (Hacettepe)
4 Mayıs 2009   (cep yazısı)


Odadayım .. sabah 8.00 de yola çıktık ,. Mıstık  , Filiz (kardeşim) Ben. Öğlen Canan’lara (çocukluk arkadaşım, 2. kardeşim gibi , Onkoloji profesörü olarak benim tüm sürecimi sırtlanıp yürütüyor,..) uğradık Canan’ı da aldık ve geldik Hacettepeye ,. (ilk Uzmanlık görevim Hacettepe çocuk Hastanesinin laboratuvar şefliğiydi, anılar çoook !!…heyhat ….)
73 no.lu servisin 22 no.lu odası… Klasik hastane odası ,. Ben gene 3. şahıs modumdayım, yukardan bakıyor ve takip ediyorum olayları ; ameliyat , kanser vb. şeyler , Feyza isimli kadına ait !!.. Ama O ben değilim …
Gece saat 12.00 oldu kıçıma giren borunun haddi hesabı yok . İntraketim ve serumum takıldı, elim biraz zorlanıyor ama , klavye kalemden daha rahat ..


Bazen kendimi anlamakta zorluk çekiyorum.. Tıpkı şimdiki gibi.. gece yarısı olmuş,.. sabah ameliyat ,.. Ohhoo ,..  Hanım !! nelerle oyalanıyor.. 3.şahıs modu ..






Hastane odası (Hacettepe)
10 Mayıs 2009              14.00 (cep yazısı)


“Bugün beni ilk kez güneşe çıkardılar” demiş ya Nazım .. Bende şu anda öyle hissediyorum .. Benden de diren çıktı 7.günde , içimi oyan acı azaldı , kanserimi unuttum düşün .. Birde anneler günü hediyesi “bok”!! hediyemi realize edebilirsem deymeyin keyfime ..