70’li yıllarda Kaçak isminde sürekli kaçan bir adamın başrolde olduğu bir dizi yayınlanırdı televizyonlarda , bana eskilerin deyimiyle ” temcit pilavı” gibi geldiği için sevmezdim ama o kadar fenomen bir hal almıştı ki başrol oyuncusunun pardesüsü ve dizinin müziği izlemediğim halde bugün bile aklımda.
Nerden aklına geldi 40 yıllık dizi derseniz ?, Kendimi son günlerde O adam gibi kaçak hissediyorum . Kanserli hücrelerimden kaçmaya çalışıyorum lakin benim cüceler boylarına poslarına bakmadan bir depar atıyorlar bütün avantajımı yitiriyorum ,.. Cücelerle yaptığım kovalamaca yetmezmiş gibi son günlerde doktorlarımla da bir kovalamaca başladı .
Ocak ayında karşıma dikilen PET CT raporu sonrasında memleketimin bütün onkologları ! Kemoterapiye başlamam konusunda fikir birliğine vardılar. Ben bu fikir birliğine bir türlü iştirak edememenin sancısı ve sıkıntısı ile tüyme yolunu seçtim !..
Bu satırları size Bodrum’da Dinç pansiyonun önündeki koltuklarda bir yandan Kedi gibi güneşlenip ! ,bir yandan da “ahh ne olacak benim halim ?.. “ düşüncelerine gark olmuş bir halde yazıyorum !!! ...
Sevgili dostlar , Kanserdaşlarım , - eski Sovyet jargonuyla yaptığım girizgahı bağışlayın , Vasili Grossman’ın 2. Dünya savaşı ve Stalin Rusya’ sını anlatan dönem romanı, Yaşam ve Yazgı adlı 3 ciltlik kitabını okuyorum ,konunun meraklılarına tavsiye ederim - farkettiğiniz gibi gene bir yolculuğa çıkmış bulunuyorum yukarda da yazdığım gibi bu yolculuğun konsepti ! “kaçaklık “üzerine .
Neden kaçaklık yaptığıma gelince ,.. Tüm raporlara karşın kendimi çok iyi hissediyorum , 2,5 aydır kemo almadığım için aşağı takımlar ! nispeten yola geldi ,1-2 kilo aldım ,kan değerlerim markırım hariç ! gayet iyi ,halsizliğim nispeten azaldı vs vs.
Kanserli tümörlerimin tekrar agresifleşmesi ve markırımın yükselmeye başlamasına karşın durum bu . Bende kendime 1-2 ay daha kafa tatili verdim ve Kaçtım …
Bu arada 20 gündür pek bilinmeyen bir alternatif tedavi yöntemiyle uğraşıyorum bu 1-2 aylık molayı birazda bu tedavinin sonuçlarını görebilmek için verdim , iyi ya da kötü tüm gelişen süreci ve detayları elle tutulur sonuçlarla birlikte paylaşacağım , henüz bir şeylerden söz etmek için erken .
Yukardaki satırları 16 Mart’ta yazdıktan sonra, gezmekten yazıyı tamamlama fırsatı bulamamıştım , fotoğraflarımdan da anlaşılacağı gibi Güney Ege ‘de doyasıya bir bahar keyfi yaşayıp İstanbul’a dönmüş bulunuyorum .
Bu satırları da yıllardır ilk defa bu kadar uzun tatil yapmanın keyfiyle yazıyorum. “Mutluluk anlık duygudur uzun zamana yayılamaz “diye okumuştum bir yerlerde ,. Kanserimi ve Kaçaklığımı unuttuğum anları yaşadım ve sonrasında Mutluluk bu işte dedim !,.ölmüşsün , yaşamışsın boş veeerrr “Mutlusun “ . Gerisi boş .
Yolculuk anılarına geçmeden hemen yazmamda fayda var kaçaklık halim devam etmekte olup kanserimle ilgili olumlu ya da olumsuz herhangi bir bilgi sahibi değilim .
Şubat başındaki Ankara seyahatinden de acil kemoterapiye devam kararı çıktığını daha önce yazmıştım , zaten sevgili cool Onkoloğum ! PET raporu sonrası bana verdiği tüm izinleri kaldırıp hemen raporumu hazırlamış ve Eczacılar birliğine postalatmıştı. Başlanacak kemoterapi ilacı soğuk zincire uygun olarak kargoyla Eczacılar birliği tarafından doğrudan evime gönderilip bana teslim edildi. Prosedür böyleymiş . ( Bu ilaç benim hastalığım için kullanılacak en son ilaç başkada bir ilaç kalmadı zaten.) Bende gelen ilaçları -22 kutu – pasta kutusuna ! sarıp dolaba kaldırdım ,her dolabı açtığımda sinirim kalkmasın - Aaaa ne zaman pasta almıştım diye düşünüp sonra olayın ayırdına varayım diye – işe yaradı valla imajı düzeltince sinirimi fazla oynatmıyor . Özetle İlaçları da dolaba tıkıp tüydüm anlayacağınız .
Kaçaklığımı bir süre daha sürdürüp keyfini çıkarmayı ve alternatif tedaviye devam etmeyi düşünüyorum , markırıma göre yol haritası çizeceğim .Alternatif tedavinin olumlu yada olumsuz sonuçlarını da o zaman detaylarıyla paylaşacağım. Şimdi boş verin kanseri manseri gelin Ege’de baharı yaşayalım …
Uzun yıllardır Bodrum’ a yaz aylarında ayak basmam, ama bahar aylarında yarımadanın her tarafı kır çiçekleri , papatyalar , gelincikler ve katırtırnaklarıyla dolduğu zaman bir başka güzel görünür gözüme, yaz çirkinliklerini unuturum hemen .Üstelik geziyi Bodrum’la sınırlamayıp Bozburun’a kadar uzanınca güzellikler katmerlendi .
Uzun araba yolculuğuyla yorulmamam için gece konaklamalı kısa bir rota belirledik kendimize. Bodrum’dan yola çıkıp Milas – Yatağan - Muğla üzerinden Akyaka ‘ya geldik, küçük , sempatik ,denizin dibinde bir otele çantaları koyduk ve keşfe koyulduk .
Pırıl pırıl , içilesi bir suya sahip Azmağın güzelliği ,.. Hiçbir çirkin yapılaşmanın olmadığı sokaklar , evler ,.. Nefis bir orman, yürüyüş yolları ve deniz kestaneli ! bir Deniz . - Deniz kestanesi ancak çok temiz denizlerde yaşayabilir biliyorsunuz. - Akşam dere kenarında ördekler ve kazlarla birlikte yenen, ılık bir bahar gecesi yemeği ve uyku .
Sabah kahvaltı sonrası rotamız , Gökova’nın başka güzelliklerine doğru yol aldığımız kısa bir araba yolculuğu ,.
Cennetten iki köşe , bakir ellenmemiş diyarlar , gelincikler , rengarenk mine çiçekleri , limonlar , mis kokulu mandalinalar , tavuklar , horozlar , mandalar , ılık bir hava , akvaryum gibi bir deniz .
” TOplu Katliam İdaresini buralara yaklaştırma , bu güzellikleri İnsanlık yoksunlarının talanından koru yarabbim “ diye epey yakardım yukarılara , işe yarar mı ?..
Bir sonraki yolculuğumuzu ördeklerle , kuğuların gezinti yaptığı bir ırmağa , Çam ve Günlük ormanlarının arasından denize ulaştığımız Bördübet’e yaptık .Tesisler kapalıydı ama doğa kucağını açmış tüm güzelliğiyle bizi bekliyordu .
Datça yolundaki bu saklı cennetten ayrılıp bir başka koya Hisarönü Körfezine yol aldık . Yaz aylarında onlarca insanın deniz üzerinde yürüdüğü gibi bir algı yaratan Orhaniye koyundaki ünlü Kızkumu’nda yalnızlığın keyfini çıkardık , denize dokunmanın hazzını yaşadık . Sonrasında ver elini Selimiye ,. Açık bulabildiğimiz bir küçük pansiyona yerleşme ve doğruca otlara ,börtü böceğe ! ve balığa doymak üzere Sardunya’da yer kapmaya . Bilmeyenler için kısa bir ara not - Sardunya , ünü yabancı yatçılara kadar yayılmış yaptıkları her yemeği hakkını vererek yapan bir balık restoranı , Mart ayında bile tüm masalar doluydu –
Sabah , yakmayan ama ısıtan keyifli bir güneş altında denizle iç içe güzel bir kahvaltı ve Bozburun’a hareket .
Yolda papatyalar arasından Selimiye koyunun muhteşem manzarasına dayanamayıp fotoğraf çekmeye kalkışınca yukardaki manzara ortaya çıktı , karnım çömelmeye ve eğilmeye engel olduğu için! attım kendimi çimenlerin üstüne ,.. Ben titretmeden deklanşöre basmaya uğraşırken Ahmet’te beni fotoğraflamış .
Bir sonraki gün Gökova körfezinin zaman zaman kıyısından çoğunlukla da dağ köylerinden geçen kıyı yolundan Bodrum’a yol aldık .
Akyaka – Akbük – Ören – Çökertme – Mazı - Mumcular – Bodrum rotası yolun oldukça bozuk olması yüzünden beni zorlasa da herşeye rağmen gidin gezin diyeceğim beldeler .
6-7 sene önceki yaz aylarında Mazı ve Ören’e yaptığım gezilerde yolun bu kadar kötü olmadığını hatırlıyorum , belki kış çıkışı olduğu için böyleydi yaz gelmeden onarırlar kimbilir !.
Sizlerde benim gibi Yazlık beldeleri bahar aylarının renkliliği ve sessizliğiyle sevenlerdenseniz kendinizi ödüllendirin ve hemen yola çıkın 2 - 3 gün bile nasıl iyi gelecek göreceksiniz . Mayıs sonuna kadar zamanınız var , uçak biletleri ucuz , pansiyonlar, oteller yaz fiyatlarının yarısı hatta üçte biri , dinleyin beni sonraki bahara ertelemeyin düşlerinizi …
Evet dostlar ,bu kısa turun ardından Bodrum Turgut Reis de görümcemin ” kaptan köşkü” ne benzettiğim evinde bir hafta daha ağırlanıp ,değişik beldelerin (Gümüşlük ,Torba ,Akyarlar vs.) bahar sessizliklerinin tadını çıkarıp Kürkçü dükkanına dönmüş bulunuyorum ama , klasikleşmiş ve çok sevdiğim bir şarkının sözleriyle “KALBİM EGE’de KALARAK “ .
2/Nisan/2012
Feyza