Haydarpaşa’ya güzelleme ...






Güzelleme başlığına kanıp şiir falan döktüreceğimi sanmayın , benimki “ başlık kandırmaca yöntemiyle”  okuyucu sayısını arttırma ! , Gazteci  milletinden ! öğrendim  bir deneyeyim dedim , görcez bakalım ne kadar okunacak ?.. 
Sulu ve geveze bir günümde olduğumu yazının girizgahından anlamışsınızdır , son durum raporunu verip ufak , ufak Haydarpaşa’ya intikal edeyim :
Ölmedim ,.Gitmiyom ,..  Kalıpdurum ,.!!  
Nedir bu” Ege ağzı” sorularına yanıt ; Küllükü ! özledim , Egeyi özledim , çekip gidesim var ama Ankara’ya çağrıldım , emir büyük yerden , boynum kıldan ince !.. Gitmezsem  moktan bir ilaca başlamak gibi tehditler savrulacak biliyorum , o yüzden gidimde hem kendimi acındırırım , hemde  sevgili dostumun ülkenin bütün onkologlarına beni gösterme kararlılığına !  katkım olur dedim ve haftaya ;
 “Ankara,  Ankara güzel Ankara
 Seni görmek ister her bahtı kara “
türküsünü çığırarak , dara düşmüş bir  vatandaş olaraktan Ankara’ya gidcem  !! .  
Sonuç olarak Kanserle ilgili geniş raporumu ve kanserdaşlarıma öğütleri Ankara dönüşü sunacağımdan konuyu daha fazla saçmadan Haydarpaşa’ya geçelim …

Efendimm ,..  nerden çıktı bu Haydarpaşa  muhabbeti dediğinizi duyar gibiyim , hemen izah ediim ;
II.Abdülhamit zamanında İstanbul – Bağdat demiryolu hattının  başlangıç istasyonu olarak , taaaa  1908 de yaptırılan 104 yıllık haşmetli Alman yapımı binanın ,… Ve dahi  İstanbul’un Anadoluyla bağlantısını sağlayan  tüm demiryolu taşımacılığının bir çırpıda yok edilmesine ,..  
2 yıl (iki koca yıl ) Tren Miren yok kardeşim , hayden işinize !,. Bu Fetva ve TOplu Katliam İdaresiyle ! ve de başkanlarıyla ilgili yerli yersiz konuşanı da , yazanı da !!  Ufalarım haa ,.. mantığındaki açıklamalara ,.. 2 yıl sonrada Haydarpaşa'ya tren mren gelmeyeceğinin İstanbul Başefendisi tarafından gayet sarih olarak " çünkü metro bitiyor " gibi (Paris -Londra vb. kentlerde metro mu yok ? Gar mı ?!! ) absürd bir argümanla açıklanmasına karşın ,..   Oluşamayan kamuoyu ! , duyarsızlık ve ilgisizlik ,.. tahammül sınırlarımı zorlayınca  Haydarpaşa’ya gitmek üzere kendimi sokağa atma kararım , Kar , Tipi ve benim kamuoyu ! (Aslı ve Mustafa ) tarafından aklı selime davet edilmemle gerçekleşemedi .
Dün itibariyle hava biraz  yumuşayınca hiç olmazsa Eski iskeleden (Beşiktaş iskelesi ) uzaktan da olsa birkaç fotoğraf çekip , güle güle Haydarpaşa demek üzere Kadıköy’e indim . Objektifimin yetersizliği ve ışık yoksunluğu iyi fotoğrafa engeldi ama – benimki de tam oynayamayan gelin öyküsü gibi oldu !! – maksadım durum belgesi oluşturmaktı , iyi fotoğraf değil .
Fotoğrafları paylaşıp yanına bir iki kelâm edeyim dedim ve geçtim klavyenin  başına . Bu arada farkettim ki  Haydarpaşa’ya ve Demiryolu taşımacılığına ağıt yakmadan duramayacağım , girişteki sululuklarımda durumu hafifletmek için kurgulanmıştır yoksa içim kan ağlamaktadır ,. işte durum budur ! …
Ağıt yakmak kelimesini bilinçli kullandım , zira Haydarpaşa Garının kaderi herhalde , gar bana hep hüznü çağrıştırır . Bu çağrışımın nedenleri üzerine düşününce ; tren istasyonları zaten ayrılıklar ve gitmekler  üzerine kuruludur , hüzünlü yerlerdir gibi söylemlerin ötesinde bir şey çıktı karşıma  “ Yeşilçam filmleri “!!. 

Haydarpaşa’dan trene binip bir yerlere gitmek  benim kişisel tarihimde fazla yer tutan bir şey değildir . O  görkemli binayı ilk defa yakından - sandala binmek çok hoşuma gittiği için - çok küçükken dedemin ve babamın birkaç defa Kadıköy - Haydarpaşa arasında yolcu taşıyan  sandallara  bindirdikleri zaman görmüştüm , birkaç kez de Ankara’ya gitmek için gitmişliğim vardır .Tabii Kadıköy’den Karaköy’e gitmek yada tersini yapmak  için bindiğim vapur veya motorların  her Haydarpaşa iskelesine yanaştığında binanın  bir başka güzelliğine tanıklık ettiğim gerçeğini de unutmamalı .
Lâkin , eski filmlerle Haydarpaşa  istasyonunu  birlikte bir düşünün ; 
Peronlardaki ağır ağır çekimlerle !! gerçekleşen “ koşarak  kavuşma “ ! sahneleri ,..
Hüzünlü el sallayışlar , pencerelerden yarı beline kadar sarkanlar , tren  gardan uzaklaşana kadar yitip giden bakışmalar !,..
Anadolu’dan gelen fakir kızın  , zengin oğlanla maceralarının başlangıcında , ürkek ürkek giden gelen trenlere ve koşuşan İstanbul’lulara baktığı sahneler …
Tahta bavullarına oturmuş , Gar merdivenlerinde kendilerini  almaya gelecek oğullarını  bekleyen yaşlı teyze ve amcalar ,.  arkada tarihi yarımada silüetli  güzelim İstanbul ,. tüm bu sahnelerin fonunda da  Haydarpaşa İstasyonu …

İşte bir çırpıda aklıma  gelenler ,  kimbilir unuttuğum daha Ne sahneler var , Ne sahneler ...
Tabii  bu imaj  - Haydarpaşa / Yeşilcam  birlikteliği -  bizim  kuşaklara  özgü bir şey, üstelik  benim gibi yatılı okul çocuğuysanız bir döneminiz banko Yeşilçam filmleriyle geçmiş demektir .
Çamlıca yıllarımda  (Çamlıca kız lisesinde 6 sene , 64-70 yılları arasında yatılı okudum) her Çarşamba öğleden sonra yatılı öğrenciler için beden salonunda sinema salonu kurulurdu , herkesin kendi sandalyesini getirdiği beyaz bir perdenin tavandan sarkıtıldığı portatif bir sinema .
Yaşlı bir amca , eski bir film makinası ve koltuğunun altında (muhtemelen beşinci sınıf kopya) Yeşilçam filmi olan koca bir film makarasıyla  gelir , kapıda paraları toplar ( 10 kuruş muydu ? 25 kuruş mu ? ) herkes sandalyelerine oturur ve karanlık , bozuk sesli bir melodram akmaya başlardı perdede . Başka hiçbir eğlencenin olmadığı o yıllarda çok kötü de olsa tüm  filmlere gider , sinema salonunda makara yaparak eğlenirdik ,.. Bu film gösterimleri  başka okullarda da vardı herhalde ki , Yeşilçam hiç ölmedi , gençler hep el verdiler kötü de olsa tüm filmlere …

Filmlere el verdik Yeşilçamı kurtardık ama Haydarpaşa’yı kurtaramadık ne yazık ki ,..

Şimdilerde Oligarkların eline düşmek , Yeşilçam filmlerinde  hain jönün ! kucağına düşen masum kızların durumundan da beter ,.. bırakın ellerinden  kurtulmayı , kurtarmaya  teşebbüs edeni de doğduğuna pişman ediyorlar …